ŞİRKETİN KAMUYA OLAN BORCUNDAN DOĞRUDAN SORUMLU TUTULAN YÖNETİM KURULU ÜYESİNİN MÜLKİYET HAKKI

-ANAYASA MAHKEMESİ KARARI-

Anayasa Mahkemesi’nin 2015/11192 başvuru numaralı, 30.05.2019 tarihli Kararı, 19 Temmuz 2019 tarihli ve 30836 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Başvuruya konu Karar, temsil yetkisini haiz olmamasına rağmen yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin kamuya olan borçlarından dolayı başvurucunun sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

Başvurucu, 21.08.2019 tarihinde, gıda ve hayvancılık alanında faaliyet göstermek üzere kurulan ve bir adet hissesi 500 TL değerinde olan T. Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin bir adet hissesini devralmak suretiyle şirket hissedarı olmuştur. Şirket Genel Kurulunun 8.09.2009 tarihli kararı ile Şirketin Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmiştir. Bu karar da 24.06.2009 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiş ve 22.03.2010 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilmiştir.

Başvurucunun bu tarihte başlayan Yönetim Kurulu üyeliği 2011 yılında da devam etmiştir.  Sosyal Güvenlik Kurumu Bolu İl Müdürlüğü 26.06.2012 tarihinde Bolu Şubesine 2009 yılı Aralık, 2010 yılı Ocak ve Ağustos ayları arası döneme ait 8.841 TL tutarındaki sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçları için Yönetim Kurulu üyesi sıfatıyla başvurucuya ödeme emri göndermiştir. Aynı ödeme emri Şirket Yönetim Kurulu başkan ve başkan yardımcısı ile diğer Yönetim Kurulu üyesine de gönderilmiştir. Ödeme emri 05.07.2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

Başvurucu, ödeme emrine konu sosyal güvenlik prim borçlarından dolayı sorumlu olmadığı iddiasıyla Bolu İş Mahkemesinde 10.07.2012 tarihinde SGK aleyhine icra emrine itiraz davası açmış ve ödeme emrinin de iptalini talep etmiştir.

Başvurucu dava dilekçesinde, Şirketin tapu siciline kayıtlı 35.000 TL değerinde bir taşınmazı ve makine parkları ile fabrikasının mevcut olduğunu, bu sebeple borcun Şirketin mal varlığından tahsil imkânının bulunduğunu belirtmiştir.

Mahkeme konu hakkında bilirkişi raporu tanzim ettirmiştir. Bilirkişinin raporunda 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88. maddesine göre borçlu işveren Şirkette Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapan başvurucunun sigorta prim borçları ile ferilerinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu belirtilmiştir.

Raporda ayrıca Şirketin prim ve gecikme zammı borçlarının başvurucunun Yönetim Kurulu üyeliğinin başladığı 08.09.2009 tarihinden sonraki döneme ait olduğu ve anılan madde uyarınca Kurumun öncelikle Şirkete takip başlatması gibi bir zorunluluğun da olmadığı ifade edilmiştir.

Mahkeme bu raporu hükme esas alarak 25.06.2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz ettiği karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 12.05.2015 tarihinde onanmıştır.

Başvurucu 2/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuş ve 24.09.2009 tarihli Şirket Yönetim Kurulu kararı ile Şirketin üç yıl süreyle Yönetim Kurulu Başkanı tarafından her hususta münferiden temsil ve ilzam edilmesine karar verildiğini, bu itibarla kendisinin herhangi bir temsil yetkisi bulunmadığını ifade ederek ödeme emrine konu sigorta prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulamayacağını belirtmiştir. Başvurucu, prim borcu sebebiyle evine, emekli maaşına ve aracına haciz konulduğunu, emekli maaşından kesintiler yapıldığını belirterek Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı değerlendirme neticesinde;

  • Prim alacaklarının etkin bir şekilde eksiksiz ve zamanında tahsilinin güvence altına alınabilmesi için tüm yönetim kurulu üyelerinin, imza ve ilzam yetkisi olmasa dahi zamanında ve usulünce tahsil olmayan prim alacakları nedeniyle müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarının somut olaydaki uygulanma biçimiyle elverişli ve gerekli olduğu,
  • Somut olayda başvurucunun, Şirket Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla, üye olduğu dönemdeki prim borçlarının ödenmesini teminen kanunda tanınan yetkiler çerçevesinde müdahale etme ve engelleme imkânına da sahip bulunmadığı,
  • Şirket Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olan başvurucunun, hakkında yapılan takip nedeniyle takibe konu miktarı ödemiş olmakla külli halefıyet prensibi gereği idarenin yerine geçerek iç ilişkide diğer Şirket hissedarlarının payları nispetinde onlara rücu edebileceği ve başvurucunun ayrıca kendi payına tekabül eden kısım için yaptığı ödeme için de Şirket tüzel kişiliğine rücu edebilme imkânının mevcut olduğu,
  • Sonuç olarak; başvurucunun Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla Şirketin kanuni temsilcisi bulunduğu dönemde Şirkete ait sosyal sigorta prim borçları ile gecikme zamlarının ödenmemiş olması nedeniyle doğan kamu alacağından sorumlu tutulmasının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği belirtilmiş ve bu suretle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı kanaatine varılmıştır.
  • Tüm bu sebeplerle, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine oyçokluğuyla karar verilmiştir.

Karşı Oy Gerekçesi: Kural olarak, Şirket borcunun şirket tüzel kişiliğinin mal varlığından tahsili gerekir. Şüphesiz bu durumun kötüye kullanılması ya da kamu alacağının şirket tüzel kişiliğinden tahsilinin mümkün olmaması gibi durumlarda şirket tüzel kişilik perdesinin kaldırılması gerekebilir. Bu durumda şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyen borcun şirketin kanuni temsilcisinden ya da hisseleri oranında ortaklarından tahsili yoluna gidilebilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, şirketlerin kamu borçlarından dolayı şirket yöneticileri ve kanuni temsilcilerinin müteselsil sorumluluğuna gidilebileceğini, ancak bu yola söz konusu alacağın şirket tüzel kişiliğinden tahsili imkanının kalmaması durumunda başvurulabileceğini belirtmiştir. Somut olayda başvurucunun yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin borcundan dolayı şirketin malvarlığından tahsil edilmesi yoluna gidilmeden kendisine ödeme emri çıkartıldığı anlaşılmaktadır. Hâlbuki, başvurucu Bolu İş Mahkemesi’ne sunduğu dava dilekçesinde Şirketin tapu siciline kayıtlı 35.000 TL değerinde taşınmazı ve makine parkları ile fabrikasının olduğunu, bu sebeple borcun Şirketin mal varlığından tahsil imkânının bulunduğunu öne sürmüştür. Şirket tüzel kişiliğinden tahsilini engelleyen herhangi bir hususun varlığı ortaya konulmadan bu alacakların salt yönetim kurulu üyesi olduğu gerekçesiyle doğrudan başvurucudan tahsiline girişilmesinin gerekli olduğu söylenemez. Sonuç olarak; borçlu şirkete gidilmeden doğrudan başvurucudan kamu alacağının tahsiline girişilmesi başvurucunun mülkiyet hakkına gerekli olmayan bir müdahalede bulunulmasına yol açmıştır.

İlgili Karar metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Saygılarımızla,

Zümbül Hukuk ve Danışmanlık

info@zumbul.av.tr